Hepimiz bir telaşın içindeyiz... Hırslarımız, hayat mücadelemiz, kavgalarımız...
Sevdiklerimizle paylaştığımız/paylaşamadigimiz zamanlar...
Gelecek kaygısı ve hastalıklar...
Ve bir gün... Hayatın kaçınılmaz gerçeği...
Sevdiklerimizin hayatımızdan bir bir eksilmeleri... Sevdiklerinle beraber olmak ne kadar güzelse, ölüm ve sevdiklerinden ayrılmak da o kadar acı verir bize...
Düşünmek bile darmadağın eder insanı...
Dile getirmek de güçtür. Tatlı dili acılaştırır, gülen yüzleri soldurur.
İşte bu sabah yine acı bir haber düştü yüreğimin tam ortasına....
Ömer oğlu Sabahattin TUNCER...
Tutuldum... Duraksadim....Aciz kaldım çaresizliğe... birazda esarete
Şaşkınlık içinde Bayram (Tuncer) abiyi aradım. Verdiği cevap hocam sen konuş ben dinliycem...
Sükut.....Biliyorum kelimeler kifayetsiz... İkimizin payınada sükut düşeli konuştuk der şair... Aslında en güzel şeymiş meğer... gözyaşları içinde birlikte sukuta uğramak... Lisanimiz sustu, gözyaslarimiz konustu...
Rahmet olur inşallah...
Doğum yılı açılır parantez...
Ölüm yılı ....kapanır parantez....
Araya neler koyabilirsen, gerçek alemde okuyabileceği şeyleri yazabilmek aslolan....
Şahidim, o bir gönül insanıydı, idealleri vardı sönmeyen... Bulunduğu mekanlarda üşüyen lambaları titreten kendi üslubuyla bir o kadar güzel seslendirdiği Abdurrahim Karakoç şiirleri vardı... Sahnelediği piyesler, seslendirdiği onlara can verdiği, canan olduğu hikayeler vardı... Kendi yolunda kendi gibi yapayalnız...
Nükteleri... tebessümü, tefekkürü ,teşekkürü, tezekkuru vardı insana dair insanca...
Zor zamanlarda evini tüm Afşarlılara açarak "yeter ki burada Allah adına konuşalım, ben size hizmet etmeye hazırım" diyecek kadar gönlü, yüreği ve hasbihali vardı...
Bazı haberler alırsınız... Yaşama sevincini eksiltir insanın. İçinizden koparır alır... Alıp gittin hocam, daha dün aynı mektebin kapılarını birlikte açmıştık.
Zamansızdı demek zamanı bize bağışlayana haksızlık olur... Oysa hayat hep senin anlattığın gibi ezan ve sela arasiydi...
Unutmuştuk... Fani olanı baki olana... sonsuzluğu.... hayatın ölümlü olduğunu... Ölüm ne kadar süslense de, manevi boyutuyla sunulsa da biz hep dalmayı tercih ettik... Ölüm her ne kadar ebedi hayata açılan ilahi bir kapı olsa da fani insanoğlu dünyayı tercih ediyor...
Oysa yaşamla ölüm hep yan yana yürür... Ama bizler yaşamın elini sıkıca tutmaktan vazgeçemeyiz. Yaşama sarılırız, sarılabilmeliyiz de.... Varlığını hep akılda tutarak....
Keşke anlayabilseydik... Anlamlı hale getirebilseydik hayatı... Yaşama gülümserken ebedi hayata da kalp gözüyle bakmayı ve ona da tevekkülle yaklaşabilmeyi başarabilirsek ne mutlu bize...
Sen onu başardın... Sen bize ölümünle, ölümsüzlüğü öğrettin hocam...
"Bir ölüm vefalı, bir de Sonbahar" derdin... Bunun için miydi... Hüznü ve sonbaharı giderken bile mutluluk kefesine koyarak gittin... Geride sevenlerine koskoca bir hazine sandığı bıraktın... Huzur ve mutluluğun saklandığı gönül sandığı...
İçinde bolca tebessüm olan...
Seni hep öyle hatirliycaz..
Hüznün mevsimi sonbahardan, neşenin mevsimi baharlarda birlikte olmak duasıyla..
Nazım YILDIRIM
05.11.2020
Yayınlanma Tarihi: 2020-11-06 16:37:51
Dernek Başkanı: 0543 680 80 50 (Ara)
2019 © AFŞAR HABER - Tüm Hakları Saklıdır.
Yazılım: HK Asistan, Ceyuka SMS