Bilgiye çok kolay ulaşıyoruz artık. Öyle at üstünde aylarca yolculuk yapmaya gerek yok. Bilgi artık ayağımıza kadar geliyor. "İlim Çin'de de olsa arayın" diyen peygamberin ümmeti, Çin'den, Singapur'dan ya da Kore'den gelen " akıllı" telefonlarla meşgul...
Bir köyde birkaç kitabın elden ele dolaştığı, odalarda medreselerde okunan "necatul müminin", altıparmak gibi kitaplar kütüphaneleri çoktan terk etti. Artık çocuklar ellerinde tabletlerle geziyor. Google hazretleri anında her soru hakkında onlarca cevap getiriyor önünüze... Bizler sadece merhum Elmalı’nın Kur'an mealini bulmak için on kapı çalarken şimdi önünüze bir ayetin onlarca farklı yorum ve anlayışla hem meali hem de tefsirleri karşınıza çıkıyor. Buda yetmiyor her hafta ve kutsal günlerde sıkça mesaj kutunuza ayetler, hadisler, güzel sözler, ilginç hikâyeler düşüyor.
Adeta karşıdakine ulaştırmanın fazileti daha fazlaymışçasına bir yarış almış başını gidiyor... Hepimiz diğerinden gelen bir resmi, bir hatırayı ya da bir ayet ve hadisi karşıdakine ulaştırmanın gayreti içindeyiz. Buraya kadar her şey normal. Bilgi yeterince emek harcamadan kolay elde edildiği için kolay tüketiliyor. Tıpkı babadan kalan miras gibi.
Elbette paylaşmak bilgiyi aktarmak, öğretmek, bu konuda gayret göstermek çok değerli. Bunu göz ardı edemeyiz. Fakat dikkate alınması gereken, birazcık bize patinaj yaptıran yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de "yapmadığınız (eyleme bizzat geçmediğiniz, nefsinizde yasamadığınız) şeyleri niçin söylüyorsunuz?" uyarısının muhatabı olmak. Buraya sadece kulaklarımızı değil kalbimizi çevirmek. Sahabeden olan Abdullah bin Ömer Kuranı kerimi on yılda bir kez okuyabiliyor (bizim anlayışımızla hatim ediyor) Kendine bunun çok uzun olduğunu söyleyenlere
"Kuran'dan okuduğum bir ayeti önce nefsinde uyguluyorum. Ondan sonra diğer ayete geçiyorum." Bunun için bir ayet bazen aylarca sürüyor" diyerek Kur'an okumanın nasıl olacağını, olması gerektiğini anlatıyor bize...
Aynı hassasiyeti sahabe hadis konusunda da uyguluyor. Öğrendiği her hadisi bizzat yaşayarak hayata geçiriyor. Bugün belki de üzerinde oturup tefekkür edilmesi gereken konu bu. Dünden daha fazla bilgiye sahibiz Lakin dünden daha fazla ahlaka, samimiyete, içtenliğe, hak adına hareket etmeye ne kadar sahibiz?
Okuryazar oranımız ciddi oranda yükseldi. Bilgi hemencecik bir tıkla elimizin altında. Ekran vaizleri her TV kanalında evlerimizin başköşesinde. Her cuma minberden öğütler, cuma mesajları...
Ama köye gelen bir misafire bırakın yatacak yeri bir lokma çorba vermeyi bile düşünenimiz yok. Oysa içinde yaşadığımız köyde her mahallenin bir odası ve odaya sahip çıkan ailesi vardı. Onların bilgisi ebeden dededen öğrendiği tek bir söz. Evlat her geleni "Hızır" bil...
Şimdi ayet ve hadisler karşımızdakine postalanıyor. Sen böyle ol.
Öğrencilerime bir seminerde kendimin epey zorlandığı, zaman zaman nefsimin yalpa yaptığı ama epeyce bana fren yaptırdığı bir hadisin kendilerini değiştireceğini söylemiştim. Epeyce meraktan sonra tahtaya siyah kalemle "Kendi nefsin için istediğini diğer kardeşin içinde sevip istemedikçe, kendin için istemediğini diğer kardeşin içinde arzu etmedikçe kâmil olgun bir mümin olamazsınız" hadisini içselleştirmelerini isteyerek semineri bitirmiştim.
Öğrencilerin yüzlerinde biraz şaşkınlık çokça da seminerin erken bitmesinin mutluluğu vardı.
Yıllar sonra ordumuza bir hizmet neferi olarak katılan bir öğrencimiz Yüksekova dağlarından aldığı nefesle "bayramı" bayram neşesiyle kutladıktan sonra o seminerde ki, hadisinin her seferinde, bir fener olarak yolunu gönlünü aydınlattığını söylemişti. "Kendime yapılmamasını istediğim hiçbir şeyi" yanımdakine, karşımdakine yapmamaya çalıştım. Hem dünyanın mutluluğunu kazandım hem de inşallah ahiretin diyerek anlatmıştı...
Bilginin eyleme dönüşmesi dilek ve duasıyla...
Nazım YILDIRIM / 24.8.2020
Dernek Başkanı: 0543 680 80 50 (Ara)
2019 © AFŞAR HABER - Tüm Hakları Saklıdır.
Yazılım: HK Asistan, Ceyuka SMS
